24 Ağustos 2015 Pazartesi



CENAZE

Zaten,zatenlerle geçmiyor mu günlerimiz
Saatlerimizi emiklemiyor mu bir bebek gibi
Elinden tutup büyüttüğümüz kalplerimiz
Evet,kalplerimiz diyorum
  çünkü
Bir ahmağın yalnızca bir kalbi olabilir
Ya da hiçbir acıdan nasiplenmemiş
  kayıp ülke soylularının

Yazmayı bile unutuyor işte insan
Elini kolunu bağlayınca
Nereden geldiği habersiz
Elinde bir not yazan
  belki konuşmaktan dahi aciz
ufak bir çocuk
Ve kulağında bir ses gaipten
-Neden gaipten bilemiyor tabi o anda-
Ancak binebiliyor gideceği yere kadar o da
sonra indiriyor en karanlık güçler
  belki bazen varacağı yere dahi varmadan

Yaramazlık yapmadan
en azından şu güneş doğana kadar
Şu ana sancısını atlatana
Loğusadan çıkana kadar gökyüzü
-öğle vaktine doğru belki de-
Yağmura bırakırcasına
   her gün her gün
ezan okuyorlar imamlar
doğan bir Güneşin kulağına

Evet

Her doğana bakmadan
Ölüsünü gömüyor işte insan

Belki bir gün bize de düşer
Bir Güneşin cenazesini kaldırmak



KANDIRMACA


Gözlerim kamaşa kamaşa yürüdüm
Siz yürüdünüz mü hiç öyle
  güneşe doğru

Kaçırdım yanımdan koşarak geçen
cebimi boşaltan o rüzgarı
Evde hanım bekler diye
 çıkıp giden adamların
Aslında bekar olduğunu öğreneli
çok olmuyor aslında
Hanım derkende,ev derkende halbuki
Yüzünün tüm kasları
Onaylar gibiydi o içindeki dürtüyü


İnsanlar yürüyor
İnsanlar geçiyor
ve bazı yerlerde açıktan
  işgence görüyor cebi parasız insanlar
Nefes almayı haram kılıyor
  o çok konuştuğumuz karanlık eller
Belki bazen ocağa takılı
 bir döner kokusuyla


Bazı yerlere gitmek dahi
Haram belki de bu devirde
-devir dediğimizde işte-üç beş günden teşekkül
  zaman birimi
Belki de artık
Yaşamamalı insanlar
çocukların ağladığı ülkelerde


Adımlar,hızlı hızlı
 paraya koşan adımlar
Sanki herkes çok istekliymişte
Sanki para olmasa yine de orda olacaklarmış gibi
Kandırıyorlar işte ayaklarıyla bile
Artık yalan söylemek için
Konuşmaya dahi ihtiyaç kalmamış gibi


Evet

Allah sonunda
 verdi sanırım belamızı

Kaçıyorum işte,tüm ayaklardan
  korkarak uzaklaşıyorum

21 Ağustos 2015 Cuma



SAÇMALAMA MOHSEN


Ağrılarımda biraz yorgun benim
Gözümün ucuyla bile
bakamıyorum artık aydınlığa
Çok büyük günahların
şahidi oldum çünkü bazenleri ben
Kiralık katilin kolundan tutup yalvardım
Öldürme beni diye
Halbuki kimse vermiyordu üç aydır
O katilin kirasını


Kitaplar ama ne kitaplar
Sevgiyi dahi anlatmaya çalışan kitaplar
Alın,savurun beni de
Benimkiyle de alay edin
Kaçırın beni de ne kadar çöplük varsa
Çirkin ne varsa alın koyun benim de içime
              çocukları diyordu
                     kandırmak kolay


Gaipten sesler mi?
Evet galiba en sevdiğim şeydir
Neyse artık en sevdiğim şey
   biz hep ikilemde kalmadık mı zaten
çocukken bile
  ne anne diyebildik 
ne de baba
Biz çok güzel susmasını öğrendik
Bu ülkede sorulara

Aç sende bir kuyu

Belki gerçekten aradığını aynaya baktığında bulursun..



YALAN

Bir lokma düğüm yine
Nasibimize düşen iftar vaktinde
Hayrette kalıyorsun işte öyle
Kontrol ediyorum
  Evet evet
Yaşıyormuşum hala
Ama kime ne diyorum da bi yandan
Çiçek verirsin
Elini
Kolunu
ve tüm yaralarını verirsin
Avucunun içine doldurursun ne varsa
Bilirsiniz ki
Bizim avucumuzdan taşmaz varlığımız
Ayak uçlarımızdan
ya da bir başka uzvumuzdan
Arta kalmaz derilerimiz
Belki insanızdır da ondan
Unuturuz,bi ordan arta kalır bazı şeyler
  Bir orda olur bazı şeyler,bazı şey


Bahanelerimizden çorbalar yaparız
Yemekler
Sonra süsleriz onları güzel iki kelimeyle
Geriye ne kalır
Ne selam kalır,ne de sabah


Yalan
Çok büyük yalanmış meğerse

Evet

Siz siz olun..siz olun..



BİR HİKAYEYE BAŞLANGIÇ-1

Herkesi çalımladı.Kaleye doğru koşuyordu ve her zamanki gibi çok heyecanlı,hırslı ve hevesli koşuyordu,vurdu gol oldu,belki orada attığı kaçıncı gol olduğunu dahi bilmiyordu ama sevinci sanki genç yıldız şampiyonlar ligi finalinde gol atmış gibiydi..ama hüsran,kaleci bağırdı:
-Tevfik,kale sende!
Tevfik hevesi kursağında kaleye doğru yavaştan yavaştan gitti.İstemeye istemeye geçti kaleye,yaslandı direğe;sahada olan biteni izlemeye başladı.Öyle dalmıştı ki maça,o nasıl muazzam bir konsantrasyondu öyle ama birden yan taraftaki bankta ufak bir kız çocuğuyla oturan Meryem'i yanındaki ufak kıza "Elif,Be,Te..Hadi söyle bakalım neymiş"derken duydu.Şaşırdı,garipsedi pek anlayamadı..İki buçuk yıldır aynı okulda okuduğu,yakinen tanımasa da uzaktan az çok bildiği o kızın bunları söylemesini bırak,bilmesini garipsemişti..Sonra bunları düşünürken-maçı unutup bunlara dalmışken- arkadaşlarının serzenişiyle kendine geldi
-Ne bu Tevfik böyle geçiceksen hiç geçme be abi kaleye
-Tamam ya özür dilerim dalmışım.Dururum bir gol daha
Sahada bunlar olurken,Meryem'in kalbinde neler oluyodu sizce.Asıl golü o yemişti aslında.Onun o kaledeyken dönüşü,ona bakışı-nasıl olurdu da ona bakmıştı-Acaba söylediklerini mi duymuştu?Konuşurlar mıydı acaba maçtan sonra..ya da hiç konuşabilirler miydi ufak bir fırsatta..
  Meryem çok olmamıştı daha bir ay önce sevmeye başlamıştı Tevfik'i.İnsan nasıl sevmeye başlar bilinmez tabi nasıl başlanır ki sevmeye sanki bir işmiş gibi nasıl aşağılanabilir sevmek,olmaz de mi öyle şey?..Meryem çok olmamıştı daha 1 ay önce anlamıştı Tevfik'i sevdiğini.Kantindeydiler ve Tevfik her zaman ki gibi kantinde arkadaşlarıyla oturmuş çay içip,sohbet ediyordu.Meryem'se her zamanki gibi kantinde çay içmeyip arkadaşlarıyla sohbet ediyordu.Sonra gözü hafiften Tevfik'e deydi..o saçını karıştırışı..çayı yudumlayışı..sohbet edişi..Sanki orda yalnızca Meryem olmalıydı ve Meryem görmeliydi o sahneyi.Ya da kalkıp en son ufakken içtiği çaydan alıp onunla ortak bir özelliğe sahip olmalıydı..Kararsız kaldı;daha çok mu izlese,yoksa kalkıp çay mı söylese..Sonra heyecanlandı anlamadı ne olduğunu.Onu görenin gözleri olduğunu zannediyodu sadece kalbi neden bu kadar atıyodu ki sadece hoşuna gitmişti birazcık.Sonra kalktı yerinden yavaş yavaş ve çay almaya gitti kantinci abinin yanına.Önce bilemedi nasıl çay isteyeceğini ilkti baya ilkti yani çay alması.Abi bir çay dedi ardından kantincinin hareketlerinden söylediği şeyi garipser bi hal olup olmadığını süzdü gözünün ucuyla,o an en ufak hareketinden dahi anlam çıkarabilirdi kantinci abinin.Neyseki her şey güzel gitmiş ve çayını almış ve ağzına götürmüştü.Aman Allah'ım o neydi öyle,çay bu muydu yoksa manzara mı güzel yapmıştı çayı..hafiften başı döndü,kalbi yine formundaydı.Kenara tutundu ve yavaşça arkadaşlarının yanına gitti yerine oturdu..


Devam Edecek.



ELLER

Fikrime dua okuyun
Belkide buz devrinden kalma
İnce dallı bir çiçekten
Medet umuyorum ben

Kelime bulamıyorum bazen
Zorla çekiyorum
Sanki bir kuyu varmışta bi yerlerde
Zorda kalanlara sevgi dağıtıyormuş gibi

Olmadık yerlede çok görünür oldum
Belkide olmadık zamanlarda olduğu için
Artık vermiyorlar bana
 emanet etmiyor çocukarını
Mahalle sakinleri
Kimsenin güveni kalmamış zaten
  şu masum ellerime

Yolda kalmışım sanki
En çaresizler
Yolda kalanlarmış gibi
Nasıl bir feryatsa bu
Duyan olur sanmıştım
  gören olur
El sallıyorum şimdi
Nerde bir boşluk varsa

Evet

Kimsenin olmadığı bir yerdeyim şimdi
Işığın dahi uğramadığı

20 Ağustos 2015 Perşembe



KURTULUŞ

Akıyor işte ince ince
Kıştırıp köşelere sinsice
Çalıyor çırpıyor ceplerimde ne varsa
Kıramıyorum da kimseyi
Belki de
En doğal olan bir evcillik yapıp
Kelepçelemeliydim ayağımdan
Kanepenin ayağına
Yoksa bu kadar yırtılmazdı
bağırışlarla kulaklarım
Soluklana soluklana belkide bilmiyorum
Koşarak çıkardım yokuşları
Karanlık vadilerin sonuna
Lamba koysunlar diye belediyeye
dilekçe yazardım belkide
bilemiyorum
uyumasaydım dün gece öyle erkenden
Uyanamasaydım kesin yine şiir yazardım

Bağırır çağırır
evet
İnan yine seni çağırırdım




NİHAYET

Zirvedeyiz işte şimdi
Ruhuma can veren canlar
Bir süprüntünün gideceği yerde
Pusu kurmuş bekliyorlar


Ey zaman
Ben seni en son nerde görmüştüm
Nerde kaybetmiştim
 o benim kurtuluş izimi
Nihayet olan oldu işte
Bir bilek,bir bileği devirdi
Kimsesiz bir çukura
Şemsiyeler kapandı
Kimselerin oynamadığı sokaklarda
Yanlışız
      diyordu bayan
Hemde en içten
Kalbinin dahi ruhuyla bütünleşerek
   Hatta iğrenciz diyordu
İşte koca bir ordunun
kolunu kanadını kıran
Ufaktan bir ülkeydi işte
Zaten hiç olur mu yaşamak ölmeden
Hiç olur muydu çareler yataklara düşmeden

Kırılıyoruz işte yeniden

Hep olan gibi
Yeniliyoruz işte 




ÜFÜRÜK

Gitmezmiş insan
Kalbi olmayınca
Bir şüphe uğruna
Zehirlenirmiş hem de ne kadar gece varsa
İçimde,ruhumda gezinen gemilerin kollarına
Sırlarımı dökücem kuytu köşelerde
Zaten ne kadar günahım varsa
  yani ne kadar ölmüşsem ben köşe başlarında
Belki o kadar diriltirler beni
O koca haşrin meydanında
Allah'ım
             Ne kadar da öldüm öyle
Çığlık çığlığa koridorlardan
Koşarak nasıl geçtim ben Allah'ım
Zehir zemberek sözlerinize
Dediğiniz kelimelerin anlam yüklerine aldırmadan
Nasıl koşup da uzaklaştım bu ülkeden

Yere attığınız çürük meyveleri
toplayıp neden aldım

Evet

Yardım istiyorum artık
Ellerinizi,gözlerinizi de istiyorum
Bir ülkenin giriş kapısı olmak
Çocuk parkına salıncak olmak istiyorum işte

Biraz daha
Biraz daha çekin beni
Sürükleyin peşinizden
Dayanın az kaldı
Çünkü
Bugün ki ölümümü de tamamlayacak
Bir kuşun ötüşü



Şunu Artık Yeter

Başlıktan yola çıkacak olursak(niye böyle bir şey yapıyoruz ben de bilmiyorum,başlığı kim yazdı onu da bilmiyorum.)biraz sinir,öfke ve kafa karışıklığının olduğunu düşünebiliriz.Kimde diye sorarsanız tabiki de sizin de tahmin edeceğiniz gibi bende değil bir arkadaşımda.Arkadaşım işte çok üzgünmüş böyle demiş.İnsan üzülüyo işte bazen bazı olanlara.Sonra bir bakıyo önüne kara bir toprak,asvalt..evet kıvranıyorum bende ufak bir çocuğun uykuya dalmaya çalışması gibi yazıya dalamaya..Bekliyorum,nöbetini tutuyorum işte dünyanın alıp götürmesinler diye.En olmadık yerlere bakıyorum sanki aranacak bir şeyler kalmış gibi.Kum saati almayı düşünüyorum mesela saatlerce,duvara bakarak.Gerçekten çok düşünüyorum kum saati almayı,ya da biraz kum biraz saat almayı.Bazende bırakıp gidiyorum işte tuttuğum ipleri.Uçlarında yok zaten bir şey sallanıp duruyolar öyle boşlukta.Sonra bazen uzanıyorum bakıyorum tavana sonra kırıyorum tuğlaları,kiremitleri ne varsa böyle yukarı doğru..takıyorum o olmayan kanatlarımı uçuyorum o olmayan şehirlerde..olmayacak ülkelerde..olmayacak çocukları arıyorum işte.Sonra alıyorum elime biraz tahta biraz bıçak(bıçağın da birazına tüküreyim)koca bir ağacın ama öyle böyle değil koccaman bir ağacın her on dalından birine işaret planlıyorum,düşerken belki anlarım nerde olduğumu(çakıldı yere)Buna hakkımız olmalı de mi?İnsan düşerken nerede olduğunu bilmeli.İnsan alnın ortasına değen kurşunun nerden geldiğini bilmeli mesela,ayağının takıldığı taşı görüp..en azından selam verebilmeli ona.Bindiği balona ok atan ve kaçan uzun saçlıya teşekkür edebilmeli..Çok hakkımız var aslında almadığımız,alamadığımız.Ya da hicret ederken başka ülkeye evde kalan-dededen kalma saatimiz- var..anneannemizden kalan yüzük dönüp almaya utandığımız.Mezarlarda var yanında gittik diye;
O vefakar
O fedakar
Bizsiz nefesi haram bilen
O masum insancıkların..onların mezarları işte var bi yerlerde..
Evet

  Unutmayalım ki hepimiz var bir yerlerde mezarları..hemde hepimizin..

Bazen Olur İşte Öyle

Kaparsın geceni,lambaları söndürürsün
En azından bazen bir kazana
Yüreğinden doldurursun suyunu
Olur işte öyle niye büyütüyoruz ki
Sanki biz en çok
Sanki biz en yalnız
ve sanki biz en başıboşmuşuz gibi
niye büyütüyoruz arkadaş?
Delirmekte mi suç diyorum?
Koşmakta mı arkana bile bakmadan?
Yazmakta mı suç hanımefendi
  yazmakta mı suç diyorum size
En azından müsade etseydiniz
Bavulumu da alabilseydim ordan
Yüreğimin ayağını taşa takmasaydınız
  burkmasaydınız keşke hanımefendi
Bu kadar acelevi keşke olmasaydınız
En zoru da belki
en zoru da
Tutup güneşi iple
çekemiyosun işte
Diyosun ki bu sabahta doğmassa batıdan
Ya da hadi doğdu diyosun batıdan
Nerden baksan daha kaç yüzyıl var
   -şu taşına tükürdüğüm dünyanın ölmesine-
İyi hadi ben ölürüm de
  eyvallah dersin
Ya gözünün önünde ölürse dünya
Ona ne diyeceksin


                                                                         Sa'D